Yakın zamanda Gönderiler




 

Flaş Haber

Zakir Kaya : Cumhuriyet neden 4 yıl 364 gün sonra ilan edildi.


   Cumhuriyet neden 4 yıl 364 gün sonra  ilan edildi.


    'Atatürk' Bakın nasıl açıklamış işte siyasi deha ve bire bir diyaloğu sizler için derledim herkesin anlaması gereken müthiş ayrıntılar keyifli okumalar dilerim.

Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra, yani Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru vardır. Acaba Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti neden 29 Ekim’de ilan etmiştir?..

Neden 27 Ekim veya 1 Kasım değil??..
Çankaya Köşkü’nde yemek sonrası Atatürk’ün yanına gider; “Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür?... Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi” der...
Bunun üzerine Atatürk şunları söyler; “Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti.

Zakir Kaya Kitaplarının 2.Baskısı çıktı iletişim kurmak için tıklayınız.

Saray bu halinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek gibi kendimi vazifeli saymıştım.
Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hâsıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?.. Dört yıl..
29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik…
İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır??..
Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır.
Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir...
Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın…
Mondros 30 Ekim’dir… Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da, mazlum bir milletin ahıdır.
Sanırım ki o zaman ki devletler bunu anlamışlardır.”
Atatürk bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;
“Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…”
Fahrettin Altay; “Ama paşam bundan hiç bahsetmediniz”...
Atatürk cevap verir; “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ,ordunun hakkıdır…”
Atatürk’ün cumhuriyetin ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni bu cümlelerden de anlaşılıyor. Atatürk 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Müzakeresi ile her anlamada teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna 5 yıl cevabı vermek istemez.
O nedenle 4 yıl 364 gün sonra cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.
Türk milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona çok zor geldiğinden “Türk milleti 4 yıl esaret altında kalmıştır” diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, mağrur ve galip batılı devletlere;
Ben 30 Ekim’i tanımıyorum… Sizden bir gün öndeyim… Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız demiştir…


Zakir Kaya Kitaplarının 2.Baskısı çıktı iletişim kurmak için tıklayınız.

Niçin 29 Ekim’miş herkes öğrensin istedik.

“Cumhuriyet, yurttaşın adam yerine konulmasıdır!..”

Sıcak bir Ağustos ayında öğle vakti… Atatürk, Ulus’ta meşhur Karpiç Lokantasında yine mutat şekilde cam kenarındaki masasına oturmuş, kafasında bin bir düşünce, yoldan gelen geçenleri seyrediyor.
Yolun karşı tarafında yoldan gelip geçenlere, içindeki buzlu şurubun ısınmaması için meşinle kaplı sırtındaki parlayan bakır ibriğinden, beline bağladığı üç beş gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı bardağı elindeki su ibriğinden döktüğü suyla şöyle bir çalkaladıktan sonra belini öne doğru eğerek doldurup müşterisine uzatırken, göğsündeki namı olan yazıyı bu kerre yüksek sesle uyumlu ve sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla; Erbabı Bilir… Erbabı Bilir… diye ahenkle bağırdığını duyan ve gören Atatürk, yanındakilerden Erbabı Bilir’in yanına getirilmesini ister.
Atatürk’ün huzuruna ibriği sırtında ter sucuk içinde çıkarılan Erbabı bilir, biraz endişeli, ve şaşkın!...
Atatürk; ‘Erbabı bilir’e kendisine de bir bardak soğuk şurup verdikten sonra sırtındaki ibriği yere bırakıp kendi masasında karşısına oturmasını ister.
Bir an tereddüt eden ve adeta kendisini rüyada sanan Erbabı Bilir uyanık davranır, Ata’nın dediklerini yerine getirip karşısına sıkılarak oturur.
Atatürk garsonlara onun için de masaya bir servis açmalarını ister. Hoş beşten sonra Atatürk o emsalsiz zekasıyla halkın yeni ilan edilen cumhuriyet hakkındaki düşüncelerini, algılarının ne olduğunu tespit etmek için Erbabı Bilir’e; “Cumhuriyet nedir?” diye sorar…
Yerinde şöyle bir doğrulan ve adeta bir anda değişim geçiren Erbabı Bilir; “Cumhuriyet, benim gibi bir garibanın Türk Ulusunun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, kısacası adam yerine konulmasıdır” der.
Bunun üzerine Atatürk karşısında duran yaverine; o mavi gözleri çakmak çakmak; “Be hey çocuk, cumhuriyet maya tutmuş” diye bir çocuk sevinciyle bağırır. Kalkar ve gitmekte olan Erbabı Bilir’in ibriğini sırtına almasına yardım eder.
Evet, cumhuriyet; yurttaşın adam yerine konulmasıdır...
Atatürk’le ilgili bu gerçek ve yaşanmış bilinmeyen anı, olayı bire bir o an orada olayı yaşayanın oğlundan bizzat yazıya aktarılmıştır…

Zakir Kaya sizden biri...



Hiç yorum yok