Prof. Dr. Zakir Kaya’ Aras'ın Hikayesi- Part-8
GİRİŞ
Bu roman, insanlığın en derin yaralarını deşen, unutulmuş tarihlerin ve bilincin karanlık köşelerini aydınlatan bir yolculuktur. İyilik ve kötülüğün sınandığı, dilin ve milletçiliğin gizemli labirentlerinde dolaşan Aras’ın hikayesi, sadece bir bireyin değil; tüm insanlığın kaderiyle yüzleşmesini anlatır.
Her kelimesinde insanın varoluş sancısı, kültürlerin çatışması ve evrensel bilginin gücüyle yoğrulmuş bu eser, okuru düşündürmeye, sorgulamaya ve en önemlisi de birleşmeye davet eder. Çünkü gerçek aydınlanma, bölünmekten vazgeçip, ortak akılla ve iyilikle mümkündür.
-45-52-Sayfa Aralığı.
Selin hafifçe yaklaştı, “Bu anlama kapısını aralayacak olan senin zihninin derinlikleri, Aras. Dilin zincirlerini kırmalı, sınırların dışına çıkmalısın.”
Aras, taşlardan birini daha dikkatle inceledi. Üzerindeki yazı, eski bir lehçeyle şöyle diyordu: “Önce kendini tanı, sonra dünyayı çöz.”
Hakkı araya girdi, “Bilgelik yolculuğu, her zaman kendine dönmekle başlar. Eğer sen kendi içindeki çatışmaları ve önyargıları aşabilirsen, gerçek dünyayı da anlamlandırabilirsin.”
O an, mahzenin karanlığı içinde bir tıkırtı duyuldu. Hep birlikte arkasına döndüler. İnce ve gizemli bir siluet, gölgelerden çıkıyordu. Gözleri sanki her şeyi gören bir bilgelikle parlıyordu.
“Siz kimsiniz?” diye sordu Aras, sesinde korku ve merak karışımı bir tonla.
Adam ağır ve sakin bir sesle yanıt verdi, “Ben, bu dilin ve düşüncenin bekçisiyim. Burası sadece taşlar ve yazılar değil, aynı zamanda bilinçlerin sınandığı bir arenadır. Sizin burada bulunmanız, kaderin cilvesi.”
Selin adımlarla öne çıktı, “Amacımız, kayıp hafızayı ve unutulmuş gerçekleri yeniden ortaya çıkarmak.”
Adam gülümsedi, “Ama bunu yapabilmek için önce sınavdan geçmelisiniz. Çünkü her gerçek, gölgesiyle gelir. Ve karanlık, her zaman kapının öte yanındadır.”
Aras derin nefes aldı, “Biz hazırız. Bu yolculuğu göze aldık.”
Bekçi başını salladı, “O zaman başlasın. Dilin gücünü ve sınırlarını aşacak, insanlığın unutulan geçmişine dokunacaksınız.”
Ve o anda mahzende, zamanın ötesinden gelen bir sınav başlamıştı; Aras ve yanındakiler, hem kendileriyle hem de geçmişin derin sırlarıyla yüzleşmeye hazırlanıyordu.Mahzenin karanlığı iyice yoğunlaştı, ama Aras’ın içinde bir şeyler kıpırdanıyordu; o eski taşların arasında saklı kalan gerçekler, hem ürkütücü hem de büyüleyiciydi.
Bekçi, hafifçe elini kaldırdı ve yere yakın, küçük bir taş kapağı işaret etti.
“İşte burası, yolun ilk durağı. Altındaki labirent, zihnin karmaşasını simgeler. Orada, hem düşmanların hem dostlarınla yüzleşeceksin. Unutma, yol sadece bilgiyle değil, cesaretle de aşılır.”
Aras, Selin, Hakkı ve Hilal birbirlerine baktılar. Hepsinin yüzünde aynı kararlılık vardı. Merdivenlerden eğilerek, dar ve nemli geçide doğru indiler.
Geçidin içinde hava iyice soğuyordu; nefesleri buharlaşıyor, kalp atışları hızlanıyordu. Duvarlardaki eski yazıtlar, zamana meydan okuyarak hala okunur durumdaydı. Ancak burada sadece okumak yetmezdi; her sözcüğün bir anlamı, her duruşun bir sınavı vardı.
Bir anda, Aras’ın önünde eski bir yazıt belirdi; üzerinde şöyle yazıyordu:
“İnsanın en büyük düşmanı, kendi önyargılarıdır.”
Aras, dizginlenemeyen bir iç sesle konuştu: “Kendi içimde savaşmak... Bu, gerçek mücadele.”
Selin sessizce yaklaştı ve ekledi: “Dış dünya kadar tehlikeli olabilir bazen iç dünya.”
İlerledikçe, labirentin içinde gölgeler hareket etmeye başladı.
Sanki Aras’ın zihninden çıkan korkular, gerçeklik kazanıyordu. Karanlık, kendi kendini besleyen bir canavara dönüşmüştü.
Hakkı, sakin bir sesle uyardı: “Dikkat edin! Bu, sınavın en kritik kısmı. Burada yenilirseniz, kaybolursunuz.”
Hilal ise, ellerini dua pozisyonunda birleştirerek, “Hadi, Aras... Korkularını yüzleş, onları aş.”
Aras, derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı, zihnini toparladı ve içindeki karanlıkla yüzleşmeye başladı. O an, karanlığın içinde yankılanan bir ses duydu: “Neden seni seçtim? Neden bu yükü sana verdim?”
Aras’ın kalbi ağrıyordu ama cevabı hazırdı: “Çünkü ben, insanlığın gerçeklerini gizleyen zincirleri kırmak zorundayım. Kendi karanlığımı aşmazsam, başka kimseyi aydınlatamam.”
Ve o anda, karanlık içinde parlayan bir ışık belirdi.
Labirentin kapıları açılıyordu. Aras ve arkadaşları, yeni bir aşamaya geçmeye hazırdı. Ancak henüz yolun başındaydılar; daha büyük sırlar, daha derin tehlikeler onları bekliyordu.
Labirentin kapıları ağır ağır aralandığında, içeriye yayılan soğuk hava Aras’ın yüzüne çarptı. İçeride, ışığın ve karanlığın sınırında, eski çağlardan kalma bir oda vardı; duvarları el yazmalarıyla kaplı, yerde eski bir halı seriliydi.
Selin halıya baktı ve fısıldadı: “Bu, sahte tarihlerin dokunduğu yerde gerçekler gizlenir.”
Hakkı, ağır adımlarla odaya girdi ve arşiv kutusunu açtı.
İçinden sararmış parşömenler çıktı; üzerlerinde insanlık tarihine dair kayıp kayıtlar, yok edilmeye çalışılmış düşünceler vardı.
Hilal, “Buradaki belgeler, milleti millete düşüren o şeytani mirasın kanıtları. Sadece birileri istemediği için silinmiş,” dedi.
Aras, yavaşça bir parşömeni eline aldı. “Bunlar, farklı dillerde yazılmış ama anlamları aynı: Böl, parçala, yönet.”
O anda kapı arkasında bir gölge belirdi. Karanlığın içinden gelen bir ses duyuldu: “Siz, tarihleri değiştirmeye niyetlendiniz.
Peki ya bedeli?”
Aras, hiç tereddüt etmeden cevap verdi: “Bedel ne olursa olsun, doğruyu ortaya çıkarmak insanlığın hakkı.”
Gölge bir an durdu, sonra hızla odayı terk etti. O an herkes anladı ki; gerçek mücadele daha yeni başlıyordu. Çünkü geçmişin karanlığı, günümüzün sırlarını korumak için uyanmıştı.
Aras, gözlerini kararlılıkla açtı: “Hadi, bu savaşı bitirmeliyiz.
Bilgi güçtür; güç ise ancak cesaretle anlam kazanır.”
Selin ve diğerleri, karanlık ve ışığın buluştuğu bu yerde, insanlığın unutulmuş kaderini yeniden yazmak için yola çıktılar. İzmir’in tarihi evinin içinde, hayatlarının en büyük macerası başlamıştı.Oda sessizliğe bürünmüş, yalnızca eski parşömenlerin hışırtısı havada yankılanıyordu.
Aras, derin bir nefes aldı; bu kez karşılarına çıkacak engellerin sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal olduğunu biliyordu.
Selin, yavaşça parşömenlerden birini açtı: “Burada, farklı çağların dilsel haritaları var. Bu haritalar, nasıl düşünmemiz ve algılamamız gerektiğine dair ipuçları taşıyor.”
Hilal söz aldı: “Milletleri birbirinden ayıran, sadece coğrafya değil; zihinlerin içine işlenmiş sınırlar. Bu sınırları kaldırmadan gerçek bir birlik mümkün değil.”
Hakkı ise pencereye yöneldi. Dışarısı aydınlığa kavuşmuştu; ama onlar hâlâ zamanın ve tarihin gölgesindeydiler. “İşte bu yüzden bu evin içinde kalmalıyız. Çünkü burası, sadece bir bina değil; insanlığın belleği.”
Aras, parşömeni dikkatle inceledi, birden gözleri parladı: “Burada eski bir ritüelden bahsediliyor. İnsanların birlikte düşünmesini sağlayan, milletleri aşan bir zihin açılımı.”
Selin merakla sordu: “Peki bu ritüel nasıl uygulanacak?”
1.BÖLÜMÜ OKU
https://kayazakir.blogspot.com/2025/07/zakir-kaya-aras-roman-2025-.html
https://kayazakir.blogspot.com/2025/08/zakir-kayaarasn-hikayesi-part-5.html
6.BÖLÜMÜ OKUYUN
https://kayazakir.blogspot.com/2025/08/zakir-kayaarasn-hikayesi-part-6.html
TELİF HAKKI BEYANI
Bu eser, Prof. Dr. Zakir Kaya’nın çalışmasıdır ve tüm hakları saklıdır. İzinsiz çoğaltılması, yayımlanması ve paylaşılması yasaktır. Bilimsel, edebi ve kültürel değerler taşıyan bu roman, araştırmacı gazetecilik ve filoloji disiplinlerinin kesişim noktasında güçlü bir anlatımla sunulmuştur.


Yorumlar
Yorum Gönder