Prof. Dr. Zakir Kaya – Bağımsız Gazeteci, Araştırmacı-Yazar
Paylaşın, tartışın, aydınlatın.Görüş ve katkılar için: egetimes@gmail.com
ORCID: 0009-0002-8035-2147
Kısa Roman – Prof. Dr. Zakir Kaya i
Yayınlayan: Prof. Dr. Zakir Kaya
️ Tür: Kısa Roman – Psikolojik Kurgu / Felsefi Hikâye / Anadolu Gerçekçiliği
Zakir Kaya :Roman-Hasan Ağa’nın Defteri-Bölüm - 5
ÖNSÖZ
Bu kitap yalnızca bir roman değildir.
Bir anlatının ardına gizlenmiş bir yolculuktur.
İçine doğru yürüyen bir insanın, zamanla, korkuyla, sessizlikle ve kendi gölgeleriyle karşılaştığı bir geçittir.
Adı Ali olan bir karakterin ötesinde, burada anlatılan, insanın kendi içine bakma cesaretidir.
Roman, belirli bir coğrafyaya ya da zamana sabitlenmiş değildir.
Mekânlar değişir, yüzeyde olaylar akar; ama asıl hareket içeridedir.
Her yaratık, her kapı, her taş ve her rüya; bilinç katmanlarının, unutulmuş hafızaların ve bastırılmış seslerin simgesidir.
Bu anlatı; yaşanmamış çocukluklara, susturulmuş sözlere ve ertelenmiş yüzleşmelere doğru bir çağrıdır
Yitik Kapıların Haritası
Ali, o sabah aynadaki "öteki ben" ile olan konuşmanın yankılarıyla uyandı. Gözleri odanın köşesinde duran eski sandığa takıldı. Hasan Ağa'nın defterleri oradaydı — karanlık bir sır gibi.
Sandığı açtı. Defterlerin yanında, üzerinde tuhaf semboller bulunan eski bir parşömen vardı. Üstünde şu kelimeler yazılıydı:
“Yitik Kapıların Haritası.”
Bu, bir haritaydı ama bildiğimiz anlamda değil.
Ali’nin bilinçaltında kaybolduğu noktaları, bastırdığı anıları
ve unuttuğu yolları gösteriyordu.
“Bu kapılar, gerçekliğin ötesine açılıyor,” dedi kendi kendine.
Harita bir yeri işaret ediyordu: Sisli bir ormanın derinliklerinde, dağların ötesinde gizli bir mağara.
Hasan Ağa’nın defterinden şu cümle geldi aklına:
“Gerçek yolculuk, dışarıda değil; içeriye, özenle gizlenmiş kapılardan geçer. Yitik Kapılar, unutulmuş hatıraların ve bastırılmış gerçeklerin anahtarıdır.”
Ali, hazırlıklarını yaptı. Yanına yalnızca gerekli şeyleri aldı: defteri, kalemi ve haritayı.
Yolculuk başladı.
Sisli ormana girdiğinde, her adımda içindeki korkularla ve anılarla yüzleşiyordu. Her ağaç geçmişin gölgesiydi; her rüzgar, unuttuğu bir ses.
Mağaraya ulaştığında, görünmeyen bir sır perdesi kapının üzerindeydi.
Ali derin bir nefes aldı ve fısıldadı:
“Gerçek benliğim, kapını açıyorum.”
Kapı ağır ağır açıldı.
Ali içeri adım attığında, bambaşka bir dünya başladı.
Mağaranın Sırrı
Ali mağaranın içine adımını attığında, karanlık ve serinlik karşıladı onu. Ancak her adımında, etrafında küçük ışık huzmeleri belirmeye başladı. Sanki mağaranın kalbi atıyor, Ali’nin ritmiyle yankılanıyordu.
Derinlere indikçe, mağaranın duvarlarında eski semboller ve yazıtlar belirdi. Bunlar, insanlığın unuttuğu kadim bilgeliğin izleriydi.
Bir anda, mağaranın gölgeleri arasında bir hareket oldu.
İlk yaratık ortaya çıktı:
Yarı insan, yarı hayvan formundaydı. Tüylerle kaplıydı ama elleri insandı. Gözlerinde derin bir bilgelik parlıyordu.
“Hoş geldin, yolcu,” dedi yaratık.
“Sen, kendini arayanlardansın. Burada sınanacaksın.”
Ali korkusunu bastırdı, geri çekilmedi.
Yaratık devam etti:
“Ben Sırların Bekçisiyim. Seni gölgelerinle yüzleştirmek, bastırdığın arzularla yüzleştirmek için buradayım.”
Bir anda mağara, sis gibi yayılan karanlık gölgelerle doldu.
Ali bir yandan bu gölgelerle savaşırken, bir yandan yaratığın verdiği
bilmeceleri çözmek zorundaydı.
Bilmecelerden biri:
“Ne ileriye gider ne geriye döner,
Ama hep seni takip eder.
Karanlıkta var olur —
Nedir bu, yolcu, söyle derin bilge?”
Ali düşündü.
Cevap “gölge”ydi.
Yaratık başını salladı:
“Doğru.”
Mağaranın derinliklerinde başka bir kapı açıldı.
Ali için daha pek çok sır, yaratık ve içsel sınav vardı.
Birinci Kapı: Kendini Tanı
Mağaranın sessizliğinde ilk kapı ağır ağır ortaya çıktı. Üzerindeki yazıt, Ali’nin ruhuna seslendi:
“Kendini bilmeyen, dünyayı anlayamaz.”
Kapının önünde beliren varlık, sürekli şekil değiştiren, yarı şeffaf bir figürdü.
Yüzü bazen Ali’ye, bazen
tanımadığı birine benziyordu.
“Gerçek ben kimim?” diye sordu yaratık.
“Hangi yüzümü saklıyor, hangi parçamı unutturuyorum? Kendini tanımak cesaret ister. Sen bu cesarete sahip
misin?”
Ali derin bir nefes aldı.
Kendi yansımalarına, geçmişin gölgelerine baktı.
Gözleri, hayatındaki kırılma anlarına, sakladığı
acılara ve unuttuğu hayallere takıldı.
“Benim gerçek yüzüm, tüm kırıklıklarımla, korkularımla ve umutlarımla var olan yüzdür,” dedi.
“Sakladığım değil, kabul ettiğim. Hatırladığım ve aşmaya niyet ettiğim. Kendimi anlamak, kendimi affetmekle
başlar. Benim yolum buradan geçer.”
Yaratık hafifçe gülümsedi.
Kapı sessizce aralandı.
İkinci Kapı: Zamanın Esiri
Birinci kapıdan geçer geçmez Ali, karanlık ve sessiz bir koridorda ilerlemeye başladı. Her adımıyla yankılanan ayak sesleri, zamanın nabzı gibi çınlıyordu. Yolun sonunda, ağır taşlardan örülmüş eski bir kapı belirdi. Üzerine kazınmış sözler, zamanın ötesinden sesleniyordu:
“Zaman bir nehir değil, kendi içinde durandır.”
Kapı aralandığında karşısına devasa bir yaratık çıktı: Kilitli Saat. Dişlileri dönüyor, sarkacı sallanıyor, ama kendisi asla yerinden kıpırdamıyordu.
Yaratık sordu:
“Zaman benim efendim mi, yoksa ben onun mahkumu muyum?
Anı yaşamayan, geçmişin yüküyle yürüyen, geleceğin korkusuyla titreyen biri…
özgür olabilir mi?”
Ali, yaratığın gözlerine baktığında kendi hayatının hızla geçen anlarını ve zamanın içinde donakalmış suskunluklarını gördü. Pişmanlıklar, özlemler, belirsizlik… Her biri görünmez zincirlerdi.
Derin bir sessizlikten sonra yanıtladı:
“Zaman, dışsal bir akış değil, içsel bir algıdır.
Özgürlük, bu algıyı kırmakla başlar.
Zamanı
bir gardiyan değil, bir yoldaş olarak görmeyi öğrendiğimizde,
geçmişin yükünden, geleceğin gölgesinden kurtuluruz.
O zaman ‘an’ın içindeki
hakikate varabiliriz.”
Kilitli Saat başını eğdi ve kapı ağır ağır aralandı.
Üçüncü Kapı: Korkunun Ötesi
İkinci kapının ardından Ali, mağaranın daha da derinlerine indi. Önünde karanlık, mat bir kapı belirdi. Yüzeyi ışığı yutuyor, etrafına mutlak bir sessizlik yayıyordu. Üzerinde şu sözler yazılıydı:
“Korkuyu aşamayan, özgürlüğü tadamaz.”
Kapının ardında Gölgelerin Bekçisi beliriverdi. Şekli sabit değildi, karanlığın içinde sürekli değişiyor, Ali’nin iç korkularını şekillendiriyordu.
Yaratık sordu:
“En büyük korkun nedir, ey yolcu?
Korkularının zincirlerini kırmaya cesaretin var mı?
Karanlığa bak ve onu kucakla. Çünkü
korkunun ötesi ancak aydınlıktır.”
Ali gözlerini gölgelerin içine dikti. Yüzüne benzeyen bir suretle karşılaştı. Kendi kaygıları, bastırdığı arzular, geçmişten kaçışları... Artık kaçmak yoktu.
“En büyük korkum, kendim olmaktan vazgeçmekti,” dedi.
“Ama şimdi biliyorum ki, korkuyla mücadele etmeden özgürlük olmaz.
Korku,
bir engel değil; onu aşmak bir eylemdir.
Korkunun içinden geçmek, kendini bulmaktır.Gölgelerin Bekçisi gülümsedi ve kapı, yeni bir ışığa doğru aralandı.
32-40-SAYFA ARALIĞI
Değerli okurlar 6. bölüm haftaya takipte kalın.
SON SÖZ
Bu kitap bir roman olarak başladı.
Ama her cümlesiyle, insanın içindeki mağaraya inen bir yola dönüştü.
Ali’nin yürüdüğü yol; hepimizin korkularıyla, özlemleriyle ve unutulmuş parçalarıyla örülüdür.
Bu yol ne tamamlandı ne de yalnızca ona aittir.
Çünkü hakikat, hiçbir zaman tek bir kişide kalmaz.
O, anlatıldıkça çoğalır; paylaşıldıkça derinleşir.
Eğer bu metin, sana kendini düşündürdüyse, bir yarana ışık tuttuysa ya da sadece bir an durup iç sesini duymana sebep olduysa, o zaman bu kitap amacına ulaşmıştır.
Bu hikâye burada bitmez.
Çünkü senin içindeki yol hâlâ yürünmeyi bekliyor.Bu kitapta bir öğreti yok.
Ne anlatmak istiyor sorusu yerine, sende neyi konuşturduğuna kulak verilmelidir.
Çünkü her okur, bu metni kendi iç sesiyle birlikte okuyacak, kendi yankısını duyacaktır.
Burada anlatılanın ötesinde, anlatılamayan vardır.
Bu bir sonuç değil.
Bu bir varoluş davetidir.
https://kayazakir.blogspot.com/2025/05/zakir-kaya-roman-hasan-agann-defteri.html
2.Bölüm LİNKİ
https://kayazakir.blogspot.com/2025/06/zakir-kaya-roman-hasn-aga-defteri.html
3.Bölüm LİNKİ
https://kayazakir.blogspot.com/2025/06/zakir-kaya-roman-hasn-aga-defteri_052803448.html
https://kayazakir.blogspot.com/2025/06/zakir-kaya-roman-hasan-aganin-defteri-4-bpart-.html
TELİF HAKKI BEYANI
Bu eserin tüm fikrî ve edebî hakları yazarı tarafından saklıdır.
Romanın kurgu yapısı, karakterleri, sembolleri, tematik bütünlüğü ve anlatım biçimi; yazarın özgün fikri emeğiyle oluşturulmuştur.
Kitabın bütünü ya da herhangi bir bölümü, yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir biçimde kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dijital ortamda paylaşılamaz ya da uyarlanamaz.
Bu metin yalnızca bir anlatı değil, bir yolculuktur.
Ve her yolculuk, onu yazan kadar yürüyenin de hakkıdır.
© Prof.Dr.Zakir Kaya. , 2025/KHA Yayınları.
Tüm hakları saklıdır.


Yorumlar
Yorum Gönder