Bu gün görüntüleme sayısı

PROF. DR. ZAKİR KAYA'NIN EN YENİ BAŞMAKALELERİNİ İLK SİZ OKUYUN! FİLOLOJİK, TARİHİ VE BİLİMSEL DERİNLİK İÇEREN ÖZEL ANALİZLER! ENTELEKTÜEL ALANDA ÖNCÜ ARAŞTIRMALARI VE GÜNCEL TEZLERİ KEŞFET! PROF. DR. ZAKİR KAYA'NIN KALEMİNDEN DÜŞÜNCE DÜNYASINA YÖN VEREN İÇERİKLER.

Zakir Kaya :CHP’de Değişim ve İstanbul Krizi: Hukukun Müdahalesi mi, Siyasi Algı mı?

Zakir Kaya :CHP’de Değişim ve İstanbul Krizi: Hukukun Müdahalesi mi, Siyasi Algı mı?

Türkiye’de son yıllarda siyasi partiler arasında yaşanan iç çekişmeler, sadece liderlik değişimleriyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda kamuoyunun adalet, şeffaflık ve hesap verebilirlik beklentileriyle de doğrudan ilişkili hale geliyor. CHP’de yaşanan kurultay süreci ve İstanbul İl Başkanlığı’na mahkeme kararıyla yapılan atama, bu beklentilerin yeniden sorgulandığı bir dönemeç oldu.

Yolsuzluk Varsa, Devlet Müdahale Etmelidir

Yolsuzluk iddiaları, hangi siyasi partiye yönelirse yönelsin, devletin bu konuda sessiz kalması düşünülemez. Hukuk devleti ilkesine göre, kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı, çıkar ilişkileri ya da etik dışı davranışlar varsa, savcılık ve mahkemeler bu süreci yürütmekle yükümlüdür. Bu müdahale, demokrasinin zedelenmesi değil, onun korunmasıdır. Halkın değil, hukukun görevidir.

Bu noktada, devletin müdahalesi bir partiye karşı değil, kamu yararına yöneliktir. Yolsuzlukla mücadele, sadece muhalefet ya da iktidar partileri için değil, tüm toplum için bir güvenlik ve adalet meselesidir.

CHP’deki Atama ve HDP’deki Kayyumlar: Farklı Görünümler, Ortak Sorular

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na mahkeme kararıyla geçici olarak atanan kişi, partinin eski il başkanı ve tanınan bir figürdür. Bu atama, HDP’li belediyelere yapılan kayyum atamalarından teknik olarak farklıdır. HDP’de seçilmiş belediye başkanlarının yerine doğrudan valiler atanırken, CHP’deki atama parti içinden yapılmıştır.

Ancak kamuoyundaki tepki, bu teknik farktan çok, sürecin algısına yöneliktir. CHP tabanı, seçilmiş bir il başkanının yargı kararıyla görevden alınmasını “parti içi iradeye müdahale” olarak değerlendirmiştir. HDP’de ise kayyum atamaları genellikle terörle iltisak iddialarıyla gerekçelendirilmiş, bu nedenle farklı bir güvenlik çerçevesinde ele alınmıştır.

Bu iki örnek, devletin müdahale biçimlerinin farklılıklarını gösterse de, ortak bir soruyu gündeme getiriyor: Seçilmişlerin yerine atanmışların getirilmesi hangi koşullarda meşru kabul edilebilir?

Tepkilerin Derininde Ne Var?

CHP’deki atamaya gösterilen sert tepkinin altında birkaç temel korku yatıyor:

  • Demokratik iradenin zayıflatılması: Seçilmiş bir kişinin yargı kararıyla görevden alınması, parti içi mekanizmaların dışarıdan yönlendirildiği algısını doğuruyor.
  • Yargının siyasallaşma endişesi: Müdahalenin zamanlaması ve gerekçeleri, bazı çevrelerde siyasi hesaplarla ilişkilendiriliyor.
  • İç hesaplaşmanın dış müdahaleye dönüşmesi: Atanan kişinin geçmişteki parti ilişkileri, sürecin tarafsızlığına dair soru işaretleri yaratıyor.

Bu tepkiler sadece CHP’ye özgü değil. Her siyasi yapı dış müdahaleye karşı refleks gösterir. Ancak bu refleksin vicdani ve hukuki zeminde kalması, demokrasinin sağlığı açısından hayati önem taşır.

Metropollerdeki Yapı ve Şeffaflık Sınavı

İstanbul, İzmir ve Antalya gibi büyükşehirlerde yaşanan bazı şaibeli durumlar, kamuoyunda “CHP de merkezi bir çıkar ağına mı evriliyor?” sorusunu doğurmuştur. Yerel yönetimlerdeki atamalar, işe alımlar ve kaynak kullanımı konusundaki şeffaflık eksikliği, halkın güvenini zedeleyebilir. Bu sadece CHP için değil, tüm siyasi partiler için geçerli bir uyarıdır.

CHP’de Temizlikten Şaibeye: Kılıçdaroğlu’nun Sessiz Mirası ve Yeni Yönetimin Gölgesi

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2023 kurultayıyla birlikte yaşanan liderlik değişimi, sadece bir koltuk devri değil, aynı zamanda siyasi etik açısından bir kırılma noktasıydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevden ayrılması, kamuoyunda “değişim” olarak sunulsa da, sürecin arka planında yaşananlar bu değişimin ne kadar sağlıklı ve demokratik olduğu konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu.

Kılıçdaroğlu: Temiz Ama Sessiz Bir Liderlik

Kemal Kılıçdaroğlu, uzun yıllar boyunca yolsuzlukla anılmayan, kamu kaynaklarını kişisel çıkar için kullanmadığı yönünde bir algı oluşturan bir liderdi. Ne hakkında açılmış bir yolsuzluk davası oldu, ne de kamuoyuna yansıyan bir şaibe. Bu yönüyle Türkiye siyasetinde “temiz siyaset” kavramının karşılığı olarak gösterilen nadir figürlerden biri hâline geldi.

Ancak bu “temiz” profil, kurultay sürecinde sessizliğe büründü. Delegelere para teklif edildiği, işe alımlar üzerinden oy pazarlığı yapıldığı iddiaları gündeme geldi. Bu iddialar etkin pişmanlık kapsamında savcılığa taşındı. Kılıçdaroğlu’nun bu sürece dair açık bir tavır koymaması, bazı çevrelerde “başkanlığı çalındı ama sessiz kaldı” yorumlarına neden oldu.

Bunu korkak gibi yazmamak gazeteciliğin utancı olur. Kılıçdaroğlu’nun adı hiçbir zaman yolsuzlukla anılmadı. Yeni yönetimle birlikte ise yolsuzluk iddiaları havada uçuşmaya başladı. Bu tablo, değişimin bedelini sorgulatıyor.

Özgür Özel, kamuoyunda çoğunlukla sempatik, uzlaşmacı ve kapsayıcı tavırlarıyla tanınıyor. Ancak bu tavır, bazı çevrelerde onun genel başkanlığı tam anlamıyla sahiplenmediği ya da hâlâ “vekaleten yürütülen” bir görev gibi algılandığı yorumlarına yol açıyor. Kılıçdaroğlu’nun gölgesinde başlayan bu liderlik, Özel’in kendi siyasi çizgisini netleştirmesi ve kurumsal otoritesini pekiştirmesiyle ancak kalıcı bir etki yaratabilir. 

Yeni Yönetim ve Havada Uçuşan Yolsuzluk İddiaları

Özgür Özel’in genel başkanlığa gelmesiyle birlikte, CHP’nin bazı büyükşehir belediyelerinde yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları art arda gündeme gelmeye başladı:

  • İstanbul Bayrampaşa Belediyesi’nde 46 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
  • Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde tutuklamalar, kayyum atamaları ve milyonlarca liralık usulsüzlük dosyaları açıldı.
  • İzmir ve Aydın gibi metropollerde, adrese teslim ihaleler, ihalesiz ödemeler ve kamu zararına yol açan işlemler soruşturma konusu oldu.

Bu iddiaların önemli bir kısmı bizzat CHP’liler tarafından kamuoyuna taşındı. Eski milletvekili Barış Yarkadaş’ın “Atatürk rozetini tak, arkadan işi götür” diyerek yaptığı eleştiriler, partinin içinden gelen en sert uyarılardan biri oldu.

 Gerçek Soru: Temiz Olan Gitti, Yerine Ne Geldi?

Bu değişim süreci, sadece siyasi değil, vicdani bir kırılma noktasıdır. Temiz bir liderin sessizce uzaklaştırılması, yerini şaibeli bir döneme bırakıyorsa, bu sadece bir partinin değil, halkın güveninin de kaybıdır. “Değişim” adı altında gelen yönetim, şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda sınıfta kalırsa, bu sadece CHP’nin değil, Türkiye’de muhalefetin de güvenilirliğini zedeler.

Sonuç: Vicdan, Hukuk ve Siyasi Sorumluluk

Bu süreçte unutulmaması gereken temel ilke şudur: Yolsuzluk varsa, devlet müdahale eder. Bu müdahale bir partiye karşı değil, kamuya karşı sorumluluk gereğidir. Ancak bu müdahalenin şeffaf, gerekçeli ve hukuki zeminde yürütülmesi şarttır. Aksi takdirde halkın gözünde adalet değil, hesaplaşma algısı oluşur.

Siyasi partiler, iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin, bu süreci desteklemeli; kendi iç denetim mekanizmalarını işletmeli ve kamuoyuna açık biçimde hesap vermelidir. Çünkü halk sadece vaatlere değil, tutarlılığa ve ahlaki duruşa da oy verir.


Zakir Kaya :CHP’de Değişim ve İstanbul Krizi: Hukukun Müdahalesi mi, Siyasi Algı mı?

#Prof.Dr.ZakirKaya 


Yorumlar