Prof. Dr. Zakir Kaya Bağımsız Araştırmacı Gazeteci – Yazar
Özet
26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, yalnızca Türk tarihinin değil, bölgesel ittifakların ve ortak kader tasavvurlarının da dönüm noktasıdır. Bu makalede, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Bizans karşısında kazandığı zaferin, Türkler kadar Kürtler ve Türkmenler açısından da ne ifade ettiği incelenecek; ortak bir vatan fikrinin tarihsel temelleri eleştirel bir perspektifle değerlendirilecektir.
Giriş
Malazgirt Savaşı, tarihsel literatürde genellikle “Anadolu’nun Türklere açılışı” şeklinde tanımlanır. Ancak bu yaklaşım, savaşın çok katmanlı sonuçlarını göz ardı eder. Zira Anadolu’ya açılan bu kapı, aynı zamanda Türkler ile Kürtler,Türkmen arasında tesis edilen kader birliğinin simgesidir. Selçuklu ordusunun etnik bileşimi, savaş öncesi diplomatik temaslar ve sonrasındaki idari düzenlemeler, bu kardeşliği tarihsel olarak görünür kılmaktadır.
Selçuklu Ordusunda Kürt Unsurlar
Birçok tarihsel kaynak, Alp Arslan’ın ordusunda Türkmenlerle birlikte Kürt savaşçıların ve yerel beylerin de aktif rol aldığını belirtmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt toplulukları, Malazgirt öncesinde Selçuklu yönetimiyle gönüllü bir ittifak ilişkisi kurmuştur. Bu birliktelik, yalnızca askeri değil, aynı zamanda kültürel ve inanç temelli bir dayanışmanın ürünüdür.
Burada altı çizilmesi gereken husus şudur: Kürtlerin Malazgirt’teki tercihi, maddi çıkarlar üzerinden şekillenmiş bir menfaat ilişkisi değil; adalet, inanç ve kardeşlik ekseninde gelişen stratejik bir ittifaktır. Bu tercih, Selçuklu adalet düzenine katılımı ve ortak bir gelecek tahayyülünü ifade eder. Dolayısıyla bu ittifak, Türk-Kürt kader birliğinin ilk somut adımıdır.
Malazgirt’in Sonuçları ve Ortak Vatan Fikri
Anadolu’nun kapıları açıldı: Bu gelişme, yalnızca göçebe Türkmenler için değil, bölgedeki Kürt aşiretleri açısından da yeni bir tarihsel sürecin başlangıcı oldu.
Ortak savunma hattı kuruldu: Selçuklu yönetimi, Kürt beylerine özerklik tanıdı; karşılığında sınır güvenliği ve bölgesel istikrar için birlikte hareket edildi.
Ortak kader bilinci doğdu: Türkler ve Kürtler, yüzyıllar boyunca aynı tehditlere karşı aynı safta yer aldı; bu birliktelik Osmanlı’nın kuruluş sürecine kadar taşındı.
Malazgirt Ruhu: Birlikten Doğan Güç
Malazgirt Zaferi, yalnızca askeri bir başarı değil; Türk-Kürt-Türkmen kardeşliğinin tarihsel köklerini barındıran bir dönüm noktasıdır. Bu ruh, ortak inanç, ortak mücadele ve ortak vatan fikri üzerine inşa edilmiştir. Bugün bu ruh, toplumsal birlik ve tarihsel hafıza açısından yeniden okunmalı ve yorumlanmalıdır.
Sonuç
Malazgirt, “Anadolu Türklere açıldı” klişesinin ötesinde, Türkler ile Kürtlerin birlikte açtığı bir kapıdır. Bu kapıdan giren yalnızca bir millet değil; ortak bir kader, ortak bir vicdan ve ortak bir tarih olmuştur. Kürtlerin tercihi, menfaat değil; adalet ve kardeşliktir. Tarih, bu kader birliğinin en güçlü tanığı ve bugüne ışık tutan etik bir mirastır.
Yıldönümünde Malazgirt’e Vicdanî Bir Selam
Bugün, 26 Ağustos 1071’in yıldönümünde Malazgirt Zaferi’ni yalnızca bir askeri başarı olarak değil, Türk-Kürt kader ortaklığının vicdanî ve tarihsel temelleri açısından da yeniden hatırlamak gerekir. Bu zafer, bir milletin değil; bir birlikteliğin, bir kardeşliğin ve bir ortak vatan fikrinin doğuşudur.
Yıldönümleri, yalnızca geçmişi anmak için değil; bugünü anlamlandırmak ve yarına yön vermek için de bir fırsattır. Malazgirt’in ruhu, bugün hâlâ adalet, kardeşlik ve ortak sorumluluk ilkeleriyle yaşatılabilir. Türkler ve Kürtler, bu tarihsel mirası yalnızca hatırlamakla kalmamalı; onu toplumsal barışın ve etik hafızanın taşıyıcısı kılmalıdır.
Bu vesileyle, Malazgirt Zaferi’nin yıldönümünde; ortak geçmişe saygı, ortak geleceğe umut ve ortak vicdana sadakatle bir kez daha selam durulmalıdır.

Yorumlar
Yorum Gönder