Zakir Kaya:Tarihî Gerçekler Işığında Türk-Kürt Kardeşliği: Birlikte Yazılan Destan
Tarih, milletlerin ortak kader çizgisini belirleyen en büyük tanıktır. Türkiye topraklarında bin yıldan fazladır iç içe geçmiş, kader birliği yapmış Türkler ve Kürtler, yalnızca bir coğrafyayı paylaşmamış; aynı zamanda sevinçlerini, acılarını, savaş meydanlarındaki zaferlerini ve fedakârlıklarını da birlikte yaşamışlardır. Ancak ne yazık ki, bugün bazı çevreler, Kürtlerin Anadolu’nun kurtuluş mücadelesine ve tarihî süreçlere katılımını yok sayarak büyük bir cehalete imza atmaktadır. Bu makale, tarihî gerçekler ışığında Türk-Kürt kardeşliğinin sarsılmaz temellerini anlatacak ve bu yanılgılara net bir cevap verecektir.
Türkler ve Kürtler: Ayrı Köklerden Gelen, Ortak Kaderi Paylaşan İki Halk
Etnik köken açısından Kürtler, Hint-İran dillerine mensup bir topluluk olup Orta Asya’dan gelen Türklerle aynı etnik kökten gelmemektedir. Ancak tarih, soy bağı kadar, kader birliğini de önemli bir bağ olarak önümüze koyar. Selçuklulardan Osmanlı'ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar, Kürtler ve Türkler bir arada olmuş, aynı toprakları savunmuş ve ortak bir gelecek inşa etmiştir.
Çanakkale’den Kurtuluş Savaşı’na Kürtlerin Destansı Katkısı
Bazı sözde akademisyenler ve politikacılar, Kürtlerin Çanakkale Savaşı’na katılmadığını iddia ederek tarihî gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır. Oysa Osmanlı arşivleri, tarihî belgeler ve bizzat savaş meydanlarındaki anlatılar, bu iddiaların tam tersini ortaya koymaktadır.
Çanakkale Savaşı’nda Kürtler: Osmanlı ordusundaki birçok Kürt asker, 1915’te Çanakkale’de omuz omuza savaşmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen binlerce Kürt, bu vatanın müdafaası için gözünü kırpmadan can vermiştir.
Milli Mücadelede Kürtlerin Rolü: Kurtuluş Savaşı boyunca Güneydoğu’da Urfa, Antep ve Maraş gibi şehirlerde halk direnişinde Kürtler ön saflarda yer almıştır. Fransızlara karşı verilen mücadelede Kürt aşiretleri önemli roller üstlenmiştir.
Doğu Cephesi ve Ruslara Karşı Direniş: Osmanlı’nın doğu sınırlarında Kürt milisler ve aşiretler, Ruslara karşı kahramanca savaşmış, vatanın doğu kapısını savunmuştur.
Cumhuriyet Dönemi ve Resmî Dil Tartışmaları: Kürtlerin Varlığı Yok Sayılmadı
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’de ortak bir devlet yapısı inşa edilirken, Türkçenin resmî dil olarak belirlenmesi, Kürtlerin yok sayılması anlamına gelmemektedir. Osmanlı Devleti’nde Arapça, Farsça ve Osmanlıca gibi dillerin devlet katında kullanıldığı bir geçmişten sonra, ortak bir millet bilinci oluşturmak için Türkçe seçilmiştir. Ancak bu, Kürtlerin kültürel kimliğinin inkârı değil, tam aksine tüm halkların ortak bir çatı altında birleştirilmesi amacını taşımaktadır.
Kürt dili ve kültürü tarih boyunca var olmuş, bugün de Kürt edebiyatı, müziği ve sanatı Türk toplumunun ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmektedir. Cumhuriyet'in ilanından sonra Türkiye, bir ulus-devlet inşa etme sürecine girmiştir. Bu kapsamda, çok farklı etnik kökenlerden gelen halkların ortak bir dilde buluşması amaçlanmış ve Türkçe, resmi dil olarak kabul edilmiştir. Ancak bu durum, Kürtlerin yok sayıldığı anlamına gelmemektedir. İngilizce, Fransızca, Farsça veya Arapça gibi başka bir dil yerine Türkçe'nin ortak dil olarak belirlenmesi, ülkedeki bütün halkların eşit bir çatı altında toplanmasına yönelik bir tercihtir. Bu dil politikaları, kültürel kimlikleri reddetmek yerine, ortak bir iletişim dili oluşturma çabasını yansıtmaktadır.
Sonuç: Bölücülük Değil Birlik ve Beraberlik Gerekir
Türkler ve Kürtler, ortak bir geçmişi, acıları ve zaferleri paylaşmış bir halktır. Bu kardeşlik tarih boyunca pek çok sınavdan geçmiştir ve her seferinde birliktelik galip gelmiştir. Bugün bazı çevrelerin yaptığı gibi, Kürtleri yok saymaya çalışmak, bu toprakların tarihini inkâr etmek demektir. Gerçek vatanseverlik, tarihi çarpıtarak ayrışmayı körüklemek değil, birlikte yaşamanın değerini anlamak ve gelecek nesillere bu birlikteliği miras bırakmaktır.
Bu yüzden, Türk ve Kürt halklarının arasına fitne sokmaya çalışanlara karşı en güçlü cevabımız tarih olacaktır. Çünkü tarih, Kürt ve Türk halklarının birbirine kenetlendiği yüzlerce yılın şahitliğini yapmaktadır. Bugün de bu birliği savunmak ve kardeşliğimizi daha da güçlendirmek hepimizin sorumluluğudur.
Tarihî gerçekleri bilmeyenlere ders vermeye, birlik ve beraberliği savunmaya devam edeceğiz. Çünkü bu topraklar, bölünmeyecek kadar güçlü, kardeşlik ise inkâr edilemeyecek kadar derindir!

Post Comment
Hiç yorum yok