Yakın Zamanda Gönderilenler




 

Prof. Dr. Zakir Kaya: Türkiye’nin Kendi Meselelerini Çözme Gücü ve Kürt Meselesi

Prof. Dr. Zakir Kaya: Türkiye’nin Kendi Meselelerini Çözme Gücü ve Kürt Meselesi


Türkiye’nin tarihindeki en kritik meselelerden biri olan Kürt sorunu, yalnızca bir etnik grup meselesi değil; toplumsal adalet, ekonomik kalkınma ve ulusal birlik açısından büyük bir sınav niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda, Kürtlerin tarihsel ve kültürel hassasiyetleri de çözüm sürecinin temel bir unsuru olarak ele alınmalıdır.

Tarihsel Bir Perspektif: Neden Çözülemedi?

Kürt meselesi, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine miras kalan ancak Cumhuriyet’in modernleşme sürecinde daha karmaşık bir hal alan bir sorundur. Ancak bugüne dek, çözüm odaklı politikalar yerine sorunların ötelenmesi veya bastırılmasıyla yaklaşıldı. Bilimsel veriler açıkça göstermektedir ki; bir toplumun birliği, eşit haklar ve adalet temelinde şekillenmelidir. Etnik kimliğin bastırılması ya da yok sayılması, sorunun çözümüne değil, daha da derinleşmesine neden olmuştur.

Ekonomik ve Toplumsal Bedeller: Kaybedilenler

Kürt meselesi, yıllardır süren terörle mücadele ve toplumsal gerilimler nedeniyle Türkiye’ye ağır ekonomik ve sosyal yükler getirmiştir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) verileri, bu mücadelenin Türkiye ekonomisine milyarlarca dolara mal olduğunu ve bu kaynakların bölgesel kalkınma, eğitim ve sağlık yatırımları gibi alanlardan eksildiğini göstermektedir. Ayrıca, bu süreçte yaşanan insan kayıpları ve toplumsal travmalar, bir neslin geleceğini de derinden etkilemiştir.

Dış Güçlerin Planları ve Enerji Kaynaklarının Stratejik Önemi

Türkiye’nin Kürt meselesi, iç politika sınırlarını aşarak uluslararası bir stratejik mesele haline gelmiştir. Özellikle Suriye, Irak ve İran’da da varlık gösteren Kürt nüfus, küresel güçlerin bölgedeki çıkar çatışmalarının odak noktası haline gelmiştir. Enerji kaynakları ve Türkiye’nin jeopolitik önemi, bu sorunu yalnızca bir iç mesele olmaktan çıkarıp, uluslararası bir hesaplaşmaya dönüştürmüştür.

Dış politikada “bağımlılık” yerine “bağımsızlık” ilkesi benimsenmediği sürece, Türkiye’nin kendi sorunlarını çözme kapasitesi sınırlandırılacaktır.

Nevruz: Barışın ve Birliğin Sembolü

Nevruz, binlerce yıldır baharın ve yeni başlangıçların müjdecisi olarak kutlanmaktadır. Türkî Cumhuriyetler arasında ortak bir bayram olarak ilan edilmesi yönündeki öneriler, toplumda olumlu bir yankı uyandırabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, Kürtlerin Nevruz’a duyduğu tarihsel ve kültürel hassasiyetin yok sayılmamasıdır.

Nevruz, Kürt kültüründe sadece baharın gelişini değil, aynı zamanda özgürlük, direnç ve kimlik vurgusunu temsil eder. Kürtler için taşıdığı bu özel anlam, çözüm sürecine yönelik her adımda mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi halde, sembolik adımlar barışı sağlamak yerine toplumsal ayrışmayı derinleştirebilir.

Kürt Hassasiyetine Saygı: Gururu Okşayan Bir Yaklaşım

Nevruz’un resmi bayram olarak kabul edilmesi ve Türkî Cumhuriyetler arasında ortak bir bayram olarak ilan edilmesi, kapsayıcı bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Kürtlerin kültürel kimliğine ve bu bayrama olan hassasiyetlerine saygı göstermek, toplumun her kesimini bir araya getirecek bir adım olacaktır. Bu süreçte; Kürt halkının gururunu okşayan, onların tarihsel kimliğini onurlandıran bir dil benimsemek, toplumsal barışın tesis edilmesine önemli katkılar sağlayabilir.

Bu bağlamda, Nevruz’un yalnızca bir bayram olarak değil; kültürel ve sosyal bir bağ olarak güçlendirilmesi önemlidir. Bölgesel kalkınma projeleri ve kültürel programlarla desteklenen bir çözüm süreci, Kürt vatandaşların toplum içindeki değerini daha güçlü bir şekilde vurgulayabilir.

Çözüm Yolu: Bilim, Adalet ve İnsan Hakları Temelli Politikalar

Sorunun çözümüne yönelik atılacak adımlar yalnızca güvenlik perspektifine odaklanmamalıdır. Bilimsel yöntemlerle ve insan haklarını merkeze alan politikalarla, toplumsal barış ve birlik mümkün olabilir. Eğitime ve ekonomik kalkınmaya yatırım yapmak, farklılıkları çatışma nedeni değil, zenginlik olarak görmek, çözümün kilit noktasıdır.

Türkiye, ancak bu meseleyi kendi iç dinamikleriyle çözmeyi başarırsa; hem ulusal birliğini pekiştirebilir hem de uluslararası arenada güçlü bir pozisyon elde edebilir.

Sonuç: Geleceği İnşa Etmek İçin Harekete Geçme Zamanı

Türkiye’nin tarihindeki bu kritik meseleyi çözmek için öncelikle dış güçlerin etkisini minimize etmesi, Türk ve Kürt halklarının ortak çıkarlarını gözeten politikalar geliştirmesi gereklidir. Çözüm sürecine yönelik adımlar, yalnızca dış aktörlerin yönlendirmesiyle değil, Türkiye’nin kendi iradesiyle şekillenmelidir. Tarihi ilerleten güç, küresel planlara hizmet etmek değil; toplumların menfaatini önceleyen ve kapsayıcılığı esas alan bir anlayışı benimsemektir.

Toplumsal barışın tesis edilmesi, herkesin eşit haklara sahip olduğu, adaletin temel değer olarak kabul edildiği bir düzeni kurmakla mümkündür. Bu yolu izlemek, yalnızca Kürt meselesine değil, Türkiye'nin diğer sorunlarına da çözüm sağlayacak temel bir adımdır. Tarih, sorumluluk almayı ve çözüm üretmeyi başaranları yazar.

Prof. Dr. Zakir Kaya: Türkiye’nin Kendi Meselelerini Çözme Gücü ve Kürt Meselesi

Hiç yorum yok