Yakın zamanda Gönderiler




 

Flaş Haber

Zakir Kaya: Başmakale: Pandora'dan Cadılara: Kadının Tehlikeli Olarak Algılanmasının Mitleri ve Gerçekleri


Tarihsel Perspektif Üzerinden Kadının Şeytanileştirilmesi ve Toplumsal Normlara Boyun Eğmesi Beklentisi Üzerine Bir İnceleme

Prof.Dr.Zakir Kaya

Giriş

Kadınlar tarih boyunca çeşitli mitler, dini anlatılar ve toplumsal söylemler üzerinden sürekli olarak tehlikeli, kışkırtıcı ya da yasakları çiğneyen figürlerle kıyaslanmıştır. Pandora’nın Kutusu,  iblis olarak damgalanan Lilith, ve cadı avları gibi örnekler, kadınların sosyal, dini ve kültürel yapıların kontrolüne tabi tutulmasının sembolleridir. Bu başmakale, kadının tarih boyunca neden “tehlike kaynağı” olarak görüldüğünü analiz ederek, bu anlatıların arkasındaki toplumsal, siyasi ve dini saiklere dikkat çekecektir.

Pandora: Merakın Bedeli

Yunan mitolojisinin bilinen figürlerinden Pandora, kadının dünya üzerinde nasıl konumlandırıldığını anlamak için kilit bir başlangıç noktasıdır. Zeus, insanlara karşı bir ceza olarak Pandora’yı yaratır ve ona içi kötülüklerle dolu bir kutu verir. Pandora’nın kutuyu açması sonucunda, dünya üzerine tüm kötülükler yayılır; hastalık, acı ve ölüm insanlığın kaderi haline gelir. Burada dikkate değer nokta, Pandora’nın yalnızca kutuyu açma "merakı" nedeniyle, tüm felaketlerin kaynağı olarak görülmesidir. Yunan toplumunda merak, bilhassa kadının kontrolsüz bilgiyi ya da gücü elde etmesiyle özdeşleştirilmiş ve bu anlatıyla kadın 'uygunsuz bir güç' olarak tasvir edilmiştir.

Bu anlatı, aslında Yunan toplumunun patriarkal yapısını güçlendirmek ve kadını 'tehlikeli' olarak tanımlamak için kullanılan bir sembol haline gelmiştir. Pandora’nın eylemi, toplumda kadına sınır çizmenin ve kadını boyun eğmeye zorlamanın bir aracı olarak görülmüştür.

Havva ve Yasak Elma: Kadının İlk Günahkâr Olarak Kurgulanması

Hristiyanlık ve Yahudilik mitoslarında Havva figürü, Adem ile birlikte cennette yaşarken yasak elmayı yemesiyle insanlığın cennetten kovulmasına neden olan kişi olarak bilinir. Tanrı'nın emrini çiğneyerek Adem’i de bu günaha ortak eden Havva, insanlık tarihinde kadının 'ilk günahkâr' olarak damgalanmasının başlıca simgesidir. Bu hikaye, sadece kadınların ahlaki açıdan daha zayıf olduğu inancını pekiştirmekle kalmamış, aynı zamanda kadının bedenini ve merakını kontrol etme gereksinimini bir dini vecibe haline getirmiştir.

Erkek egemen toplumlar, kadını cinsellikle ilişkilendirerek, 'tahrik edici' ve 'tehlikeli' bir figür olarak betimlemiştir. Havva’nın yasak elmayı yemesi, kadının 'dünyevi arzu' ile bağlantısını simgeleyerek onun kontrol edilmesi gerektiğini ileri süren bir söylem yaratmıştır. Bu anlatı, yüzyıllar boyunca kilise öğretilerinde ve toplumsal normlarda kadının bedenine ve davranışlarına yönelik baskının temelini oluşturmuştur.

Cadı Avları: Bilgili Kadının Cezalandırılması

Ortaçağ Avrupa’sında ve özellikle 15. yüzyılın sonlarında cadı avlarının başlamasıyla birlikte, on binlerce kadın büyücülük suçlamasıyla işkence gördü ve yakılarak öldürüldü. Cadı kavramı, çoğunlukla yalnız yaşayan, tıbbi bitkilerle ilgilenen veya toplumun patriarkal düzenine uymayan kadınlar için kullanıldı. Bu kadınlar, aslında bilgiye ve güç sahibi olma yeteneğine sahip oldukları için cezalandırıldılar. Zira, Ortaçağ toplumu bilgiyi ve gücü erkeklerin tekelinde tutmayı amaçlamıştı.

Cadı avları, kadının toplumsal normlara uyum göstermediği her durumda, toplum tarafından 'yok edilmesi gereken' bir tehlike olarak görüldüğünün en dramatik örneklerinden biridir. Bu süreçte kilise ve devlet, kadınların doğaüstü güçlerle ilişkilendirildiği ve bu güçler sayesinde toplumu tehlikeye attığı inancını pekiştirmiştir. Sonuç olarak, kadınlar sadece bağımsız oldukları için veya topluma aykırı davrandıkları için cezalandırılmıştır.

Lilith: Kadının Bağımsızlığına Yönelik Korku

Lilith, Yahudi mitolojisinde Adem’in ilk eşi olarak yaratılmıştır. Ancak Lilith, Adem’in eşitlik talebini kabul etmemiş, ona boyun eğmeyi reddetmiş ve cennetten kaçmıştır. Sonrasında iblis olarak damgalanan Lilith, tarih boyunca kadının bağımsızlığına yönelik korkunun bir simgesi haline gelmiştir. Lilith figürü, kadının kendisine dayatılan toplumsal rolleri ve cinsiyetçi baskıları reddetmesi durumunda, nasıl şeytanlaştırılabileceğinin sembolüdür.

Lilith’in hikayesi, kadının sadece itaatkâr olduğu sürece toplumda var olabileceğini, aksi takdirde dışlanacağını gösterir. Lilith'in 'şeytanlaştırılması', kadınların boyun eğmediği, itaat etmediği durumlarda nasıl toplumsal ve dini normların hedefi haline getirildiğinin en çarpıcı örneklerinden biridir.

Kadın ve Bilgi: Bilge Kadının Tehlike Olarak Görülmesi

Kadının tarih boyunca bilgiye ulaşması ve bilginin sahibi olması da çoğu zaman tehlike olarak görülmüştür. Hem Pandora hem de cadı figürleri, kadının bilgiyle ilişkilendirilmesinin bir şekilde olumsuz sonuçlar doğurduğunu ima eder. Bu, tarih boyunca erkek egemen toplumların kadının bilgisini ve potansiyel gücünü bastırma çabasının bir parçasıdır. Örneğin, Ortaçağ’da bilimle ve tıp bilgisiyle uğraşan kadınlar, bu bilgiyi topluma yarar sağlamak için kullandıklarında dahi cadı olarak damgalanmıştır.

Kadınların bu şekilde damgalanması, aslında patriarkal toplumların bilgi ve iktidarı ellerinde tutma arzusunun bir göstergesidir. Kadınların bilgiyi kullanarak toplumsal yapıların dışında hareket edebileceği düşüncesi, kontrol edilemeyen bir tehdit olarak algılanmış ve bu kadınlar bastırılmıştır.

Sonuç

Pandora’dan Havva’ya, cadılardan Lilith’e kadar tarihte kadının sürekli olarak tehlikeli, yıkıcı ya da ahlaksız figürlerle kıyaslanması, kadınların tarihsel olarak boyun eğdirilmesi ve kontrol altında tutulması çabalarının bir sonucudur. Bu mitler ve tarihsel olaylar, sadece dini ve kültürel birer anlatı olmaktan öte, kadınların toplumsal rollerinin sınırlandırılmasının ve bastırılmasının araçları olarak kullanılmıştır.

Günümüzde, bu anlatılar feminist ve toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları tarafından yoğun eleştirilerle karşılanmakta ve yeniden yorumlanmaktadır. Kadının bilgiye ulaşma, bağımsız olma ve toplumsal normlara karşı çıkma hakkı, artık daha fazla savunulmaktadır. Ancak, tarih boyunca inşa edilen bu mitlerin izleri hala kültürel ve sosyal yapılarımızda varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle, kadınların tarihte karşılaştığı bu tür zorlukların farkında olmak ve bu mitleri eleştirel bir gözle incelemek, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için atılacak önemli adımlardan biridir.

İslam ve Hz. Muhammed’in Kadına Bakışı: Cehaleti Yıkan Mesajlar

Bu negatif kadın algısı, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in öğretisiyle büyük bir değişim göstermiştir. Hz. Muhammed, kadına saygıyı ve kadının değerini vurgulayan birçok hadisiyle bu kültürel cehaleti yıkmayı başarmıştır. Onun “Cennet, annelerin ayakları altındadır” sözü, kadını, özellikle de anneleri yücelten en meşhur ifadelerden biridir. Bu söz, kadının toplumsal statüsünün ve öneminin ne denli büyük olduğunu göstermekle kalmamış, kadını sadece fiziksel olarak değil, manevi olarak da bir merhamet ve saygı objesi haline getirmiştir.

Hz. Muhammed, "Kadınlar müminlere Allah'ın birer emanetidir" diyerek kadına zarar vermenin, onu ihmal etmenin ya da haksız yere kısıtlamanın imanla bağdaşmadığını belirtmiştir. O dönemde kadının toplum içindeki statüsü son derece düşükken, Hz. Muhammed kadına daha önce benzeri görülmemiş haklar ve değerler vermiştir. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir toplumu dönüştürerek, kadını hem annelik rolüyle hem de birey olarak yücelten bir ahlak öğretisi ortaya koymuştur.

Bu noktada Hz. Muhammed’in kadınlara yönelik devrim niteliğindeki yaklaşımları, kadını bir "tehlike kaynağı" olarak değil, aksine müminlerin saygı göstermesi gereken birer emanet olarak görmüştür. Onun getirdiği bu anlayış, kadının hem manevi hem de toplumsal değerini artırarak cehaleti ortadan kaldırmıştır. Bu bağlamda İslam’ın ortaya koyduğu kadın anlayışı, eski mitlerle kadının şeytanileştirilmesine karşı bir karşı duruş niteliği taşır.


Amazonlar: Kadının Gücü ve Bağımsızlığının Sembolü

Tarihsel ve mitolojik anlatılarda kadının genellikle tehlikeli ya da şeytanî bir figür olarak sunulmasına karşın, Amazonlar bu bakış açısına karşı önemli bir örnek teşkil eder. Antik Yunan mitolojisinde yer alan Amazon kadınları, savaşçı, cesur ve bağımsız figürlerdir. Patriarkal düzenlere karşı kendi toplumlarını kurmuş ve kendi iradeleriyle yaşamışlardır. Amazonlar, sadece savaş yetenekleriyle değil, aynı zamanda bağımsız yaşam tarzlarıyla da dikkat çekerler.

Amazon kadınlarının mitolojik anlatılarda yer alması, kadının hem fiziksel hem de zihinsel gücünü ve erkek egemen topluma karşı bağımsız bir varlık olabileceğini gösterir. Amazonlar, bu anlamda Pandora ya da Havva gibi figürlerle karşılaştırıldığında, kadının potansiyelini bastırmak yerine onu yücelten bir bakış açısını temsil eder. Bu mit, kadınların tarihsel olarak sadece uysal ya da tehlikeli figürler olmadığını, aksine bağımsız bir yaşam sürdürebilecek ve toplumu şekillendirebilecek bireyler olduğunu kanıtlar.

Amazonlar, kadının özgürlüğü ve güç mücadelesine dair toplumsal algıları dönüştüren önemli figürler arasında yer alır. Bu güçlü kadın savaşçılar, modern feminist hareketler ve toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Amazonlar, antik çağın en ilginç ve dikkat çekici figürlerinden biridir. Genellikle kadın savaşçılar olarak bilinen Amazonlar, mitolojik ve tarihi kaynaklarda yer alırlar. Bu topluluğun kökenleri, M.Ö. 2000'li yıllara kadar uzanır ve genellikle Anadolu’nun kuzey kıyıları ile Karadeniz bölgesinde yaşamış oldukları düşünülmektedir.

Amazonlar, güçlü ve bağımsız bir toplum oluşturmuşlardır. Erkeklerle olan ilişkileri oldukça sınırlıydı; neslin devamını sağlamak için komşu kabilelerden erkeklerle sadece belirli zamanlarda bir araya gelirlerdi. Doğan erkek çocuklar genellikle ya öldürülür ya da babalarına gönderilirdi, oysa kız çocuklar anneleri tarafından yetiştirilirdi. Amazonlar, savaşta son derece yetenekliydiler; ok, yay ve mızrak kullanma konusunda uzmanlaşmışlardı. Bu kadınların, savaşta daha etkili olabilmek için sağ göğüslerini kesmek gibi radikal uygulamalara sahip oldukları da öne sürülen iddialardandır​

Amazonlar hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, detaylı kaynaklar bulabilirsiniz. Örneğin, Ders: Tarih ve Onedio gibi siteler, Amazonların kökenleri ve kültürleri hakkında ilginç bilgiler sunuyor.

Asena, Türk mitolojisinde önemli bir figür olarak bilinir.

 Genellikle kurt olarak tanımlanan Asena, Türklerin atalarına ve milli kimliğine dair bir sembol olarak öne çıkar. Efsaneye göre, Türklerin kökenleri bir dişi kurtla başlar. Bu dişi kurt, savaşçı bir kadınla birleşerek Türklerin soyunu oluşturur. Asena'nın hikayesi, Türk milletinin güçlü ve bağımsız doğasını temsil eder.

Asena'nın ismi, bazı kaynaklarda "Asena" şeklinde geçerken, diğerlerinde "Asena" veya "Aşena" olarak anılmaktadır. Bu hikaye, Türk kültüründe ve edebiyatında sıkça referans verilen bir konu olup, Türk kimliğini sembolize eden önemli bir mitolojik unsurdur .

Asena'nın karakteri, Türk mitolojisinde dişi kurt kavramı etrafında şekillenmiş ve güç, cesaret ve bağımsızlık gibi temaları temsil etmiştir. Efsaneler, Asena'nın Türklerin kökenlerine ve onurlu geçmişlerine dair derin bir anlam taşıdığını vurgular.

Prof.Dr.Zakir Kaya

Hiç yorum yok